O güneşin dağların ardında gözden kaybolduğu ve ardında şirin pembelerle masum bebek mavisinden koyu laciverde dönen o renkleri bıraktığı ana dönersin.. Hani hava ne sıcaktır ne de soğuk; ne gündüzdür ne de gece. Ve sen bir dağ yolundan aşağı iniyorsun; gün batımının en unutulmaz görüntüsünü yakalayabilmek için ufak bir manzara köşesi arıyorsun. İki arabasınız. Bir arabada sen, ötekinde dostun.. Ve o en yüksek dağın en güzel köşesine arabaları park eder, doğanın muhteşem portresine hayranlıkla bakarsın. Arabandan yüksek sesle öyle bir müzik çalıyordur ki, tablonun altına imzasını atar o müzik.. Güneş yerini tatlı renklere bırakır, ve yavaşça bu renkler de karanlığın içinde kaybolur.. Bizim yüzlerce binalarımızın, ışıklarımızın, avmlerimizin yaydığı ışık kirliliğinden eser yoktur etrafta. Dağların da güzel yanı bu ya. Her şeyin üstündesindir; made by human yazılı etiketlerin bittiği yer. En azından tek etiketin biz olduğu yer:) Ve başını kaldırdığında, hayatında görmediğin kadar çok yıldız tüm zarafetiyle, tüm görkemiyle, tüm kudretiyle parlıyordur.. Öyle unutulmaz bir an ki.. O müzik, o yıldızlar, o köşe, dostlarının attığı kahkahalar ve her şeyden de öte; o his.. Yolda Olmanın verdiği o tutku, o kabına sığmayan mutluluk ve yıllarca unutamayacağın o özel an.
Kendimi hiç aç gözlü biri olarak görmemiştim, yani hiç bir zaman daha çok kıyafet, daha pahalı telefon, daha fazla ayakkabı isteyen kişilerden biri olmadım. Fakat iki şey var ki; işte bunlarda gerçekten çok aç gözlü olduğumu fark ettim. Biri kitaplar; bir hafta açık olan fuara dört kere gidip sabahtan akşama kadar kitaplar arasında dolaşır, günün sonunda biriktirdiğim tüm paramı kitaplara harcamış olarak dönerim eve. Ve ikincisi de, eh bunu tahmin etmek çok zor olmasa gerek, seyahat etmek. Yeni telefonlara, bilgisayarlara, kıyafetlere vereceğim tüm o paralar var ya, hepsini uçak ya da otobüs biletlerine harcamak istiyorum. Durmadan gezmek, gezmek ve daha çok gezmek, görmek istiyorum. Afrika'nın büyüsünü, İtalya'nın damarlarında akan sanatı ve Balkan ülkelerindeki o samimiyeti hatırlamak ve artık bu ülkeleri büyük puzzle'ın bitmiş birkaç parçası olarak görmek..
Her gün odamın büyük kısmını kaplayan o kocaman dünya haritasının önünde durup, raptiyelerimi batırdığım yerlere gitmek istiyorum; pekala, sanırım raptiyesiz pek bir yer kalmadı ama kimin umurunda? :) Ama sakın her şeyi ve herkesi bırakıp kaçmak isteyen biri gibi düşünmeyin beni; gerek dostlarımla, gerek ailemle ve zamanı gelince de yalnız gitmek.. Yıllar önce manzara köşesinde yaşadığım o an gibi, o hissi bir kere daha tatmak için..
Manzara Köşesinde çalan o müzik: Dido - Here With Me . Birçokları için sıradan bir şarkı, benim için en mükemmel nostalji müziği..