14 Temmuz 2019 Pazar

The Rocket Builder by Jóhann Jóhannsson


Zihnin Yeni Krallığı

   Aramızdalar. Bizden biriler. Bilmiyoruz, tanımıyoruz. Bedenlerinde bir bomba misali taşıdıkları gen, patlayacağı günü bekliyor sabırsızlıkla. Aileden bir miras olarak akan hastalıklı gen, trajik bir olayla yıkılmasını bekliyor zihnin. Ve trajik olay bir tsunami gibi vurduğunda o ruha, bomba patlayacak ve gen bir virus misali saracak etraflarını. Ve zihin, amansız düşmana karşı gelemediğinde ve en kuvvetli kaleler yıkıldığında, gerçeklik çökecek önce. Bir zihinde tek bir sesin hakimiyeti bitecek, yeni sesler çıkacak tahta. Bir devir kapanacak: Artık o zihin, tek sesli monarşik düzende yönetilmeyecek. Sesler zihne hakim olduğunda, karar mekanizmanı devirecekler önce. Yaramaz bir çocuk gibi tekmeleyecekler senin algını. Bir çocuk gibi oynayacaklar o zihinde. Parçalayacaklar, dökecekler ve kıracaklar. Ve en sonunda, kendi isteklerine göre yeniden kuracaklar hayali bir yapıyı. Hezeyan diye adlandıracaklar kendi kurdukları inanç sistemini. Ve zihnini dogmatik bir düzen gibi inandıracaklar kendi kurdukları inanç sistemine. Halüsinasyon diyecekler kendi benliklerine. Sana fısıldayacak, komutlar verecek ve yönetecekler hareketlerini. Bazen bir görüntü olarak karşına çıkacak, bazense gizli perdelerin arkasındaki fısıltılar olarak kalacaklar.

Konuşacaklar.
Çığlık atacaklar.
Bazense,
Yalnızca fısıldayacaklar.

   Kimse inanmayacak sana. Kimse bilmeyecek senin zihnindeki yeni krallığı. Ve dışlayacaklar, önyargı adını verdikleri etiketleri alnına yapıştıracaklar.

   Çünkü bilmiyorlar. Çünkü tanımıyorlar. Çünkü kendileri monarşik bir zihinle yaşayıp kendi normlarına göre bunu "normal" kabul ettiler. Seni kabul etsinler istiyorsun ama sen farklısın. Ama sen... Sen onların normal kalıplarına uymuyorsun. Kabullenmek ve kabul etmek iki ayrı kelime öbeği. Değiştiremeyeceğin olayları kabullenirsin ama değiştiremeyeceğini senden kabul ettiğin an başlar asıl değişim.

İlaçlar köreltecek o sesleri,
Görüntüler buğulanacak,
Bir sis perdesi inecek zihnine.
İlaçlar sana istediğin sessiz ve huzurlu zihni verebilir.
Ama ya hisler?
Ya ruh?
Kim dindirecek içindeki yalnız boşluğu?

"Hocam, ben burada yalnızca doldurulacak bir boşluğum."
Onlara bir şiir dizesi okudum. Bir sayfa öykü. Bir ressam hastama kağıt ve renkli kalemler verdim. Felsefeci hastamla Sokrates tartıştık, heykeltıraş hastamla ise İtalya'daki Davud heykelini... 30 sene hocalık yapmış hastama Rıfat Ilgaz'ın kitabını verdim, piyanonun sesini duymayı özleyene ise kulaklık taktım. Bazen sadece günbatımını anlatırsın hayallerine renk katmak için. Bir amaç mı arıyorsun? Bir hastanın iki eliyle senin ellerini sımsıkı tuttuğunu ve gözlerine minnetle baktığı anı hatırla. Birini mutlu mu etmek istiyorsun? Nazım Hikmet'ten Yaşamaya Dair şiirini oku.

Ve sadece
Ama sadece
Yalnızca
Ve
Sadece
Kabul et. 

Karanlık bir Zihinde Gün Doğumu

 Şizofreni hastalarıyla çalışmak... Başka bir gerçekliğe dokunmak, kendi dünyanı bırakmak ve bambaşka bir kabullenme noktasına gelmek. Bir nevi sınırdan geçmek ve arkanda bırakmak tüm bildiklerini. Karanlık, karmaşık ağlarla dolu bir siyah gezegen onların zihni.

"Benlik yoktur. Ben yoktur, biz vardır."
  Bugün halüsinasyonların, hayallerin ve gerçekdışı düşüncelerin hakimiyetinde bir zihnin ürettiği felsefeye daldım. Derin yeşil sularda, dibi gözükmeyen bir okyanusta yüzmek gibiydi. Düşünceleri balıklar gibi uçuşuyordu etrafımda. Bir düşünceye dokunmak istediğimde, ellerimden kayıp hızla yüzerek uzaklaşıyordu. Onun oluşturduğu gezegende, kırmızı hapı aldım ve bir yolculuğa çıktım. Anlamak istedim onun felsefesini, Sokrates ruhunu ve gerçekliğinin acı pençesini. Umutsuz bakışlar ve alaycı gülümsemesi ile kimsenin kendini anlamamasına alışmış bir duruşta oturdu karşımda. Konuşuyordu ancak başka bir lisan; başka bir his diliydi bu. Bu dili öğrenmeye hevesli kimselere açılacak bir kalp, girilecek bir ruh vardı burada. Ve ben, sevgili filozof hastam, duymak istiyorum senin okyanusunun sesini. "Ben dünyaya hakimiyet kurdum", diyordu sesi. "İstesem bu dünya ters yöne döner ve sen, benden üstün olmayan sen, kılını bile kıpırdatamazsın." Senin gerçekliğin bir ayna misali kırılmayacak karşımda. Çünkü ben davetsiz bir misafir gibi dalacağım o sulara, en karanlık dehlizlere yüzeceğim boğulmak pahasına. Tüm bu uçuşan fikirler ve şizofren zihnin ardında saklı gerçeğin mücevherleri. Sadece, ama sadece yüzme cesaretini göstermek gerekiyor.
 
  Zaman uçtu, geriye bir avuç kum kaldı saatinden kırılıp etrafa saçılan. Seni anlamak için gösterdiğim çaba ve bir avuç kum tanesi. En sonunda, ben yüzmeyi öğrendim sense ortak bir lisan konuşmayı.
  "Cahil kalmak istemiyorum ama gerçekler acıtıyor canımı. Söyle, ne yapmam gerekiyor?" 
  İletişim dediğin iki ucu kopuk bir halatı yeniden bir araya getirme çabası. İletişim, bir kuşun cıvıltısı ile bir dalganın kıyıya vuruşunu aynı paydaya getirme uğraşı. Ve bazen de karanlık bir zihne doğacak güneşi bekleme zamanı.
 "Söyle bana, hocam, neyim ben? Bir hasta mı? Bir grubun üyesi mi? Kimim ben?