15 Ağustos 2019 Perşembe

Mezuniyet Alanı Chapter 4


  Mezuniyet Alanı yazımı bu yıl biraz rötarlı olarak yazıyorum. Bunun çeşitli sebepleri var; birincisi Patara’da Yunan desenli bu otantik yerin tütsü kokusu yazıma sinsin istiyorum. İkincisi, yazdıklarım arasında en zorlusu bu olacak; nitekim Erasmus rüzgârını tüm varlığıyla hissedecek bu yazı. Ve sonuncusu, ben de herkes gibi biraz tembelim sanırımJ

  Önce toy hazırlık bitti, ardında çaylak bir ben bıraktı. Derken birinci sınıfı devirdik, gece hayatıyla tanışan bir ben yarattı. İkiyi bitirince biraz büyüdük, akademiyle sosyal hayatı harmanladık. En sonunda üç öyle bir dalgayla çarptı ki, yer yerinden oynadı. Avrupai rüzgârlar, başları döndürdü. İlk kısım, filmlerdeki partileyen genç kız karakteri ile kendi içine yolculuk yapan bir kâşif karakterinin karışımıydı. İkinci kısım ise geleceğine odaklanan bir planlama uzmanıydı. Ve şimdi, bir göz kırpalım bakalım bu tuzlu geçmişe. Yer yer ekşi, bazen de dudak ısırtan bir acıda, ancak fazlasıyla tatlı; öyle ki, nostaljik bir gülümseme yayılıyor yüzünüze. Nostalji ikiyüzlü bir histir; tatlı olduğu kadar hüzünlüdür de. Hatıralar arasında gezinirken dalgalı sularda yüzersiniz, her dalga çarptığında farklı bir duyguyu tetikler. İşte, şimdi de öyle bir yolculuğa çıkacağız.

  Bugün 1 sene oldu büyük bir hayalin gerçekleşmesinin üstünden geçeli. Erasmus benim kalbimde büyük yer kaplar; hayallerime renk katardı. Çok çabaladım, çok yarıştım kendi sınırlarımla ve sonunda açıldı kapılar ardına kadar. Önce elimde Amsterdam biletim, derken koskoca mavi bavullarım ve işte, bulutların üstündeyim. Yanıma bir Dutch adam oturmuştu, Hollanda seyahatim o yabancı ile paylaşılan ilk üç saat ile başlamıştı aslında. Derken pembe hayaller cam gibi parçalandı, bavullarımı kaybettim! Ne korkuydu ama. Üstümde göbeği açık tişörtüm, mini kot eteğim ve Ağustos sıcağında yer kaplamasın diye ayağıma geçirdiğim kara kış botlarımla kalakalmıştım alçaktopraklarda (Netherlands). Bozmadık moralimizi, yükselttik sesini enerji dolu şarkıların ve yakaladık trenimizi yeşil manzaralardan geçen. Beş ev arkadaşım ile paylaştım Dutch evimi. Minik bir odamla beraber Portekizli, İtalyan ve Tay ev arkadaşlarım oldu. Kimseyi tanımadan gittim ilk tanışma partilerine ve çok daha fazlasına. 5 ayı nasıl dökebilirim ki cümlelere? Çok insan tanıdım, çeşitli kültürlere gülümsedim ve gezmedik taş toprak bırakmadım –ya da ülkeyi düşünürsek, kanal demek daha doğru olur. Korelilerle kültürel tartışmalar, Şilililer ile ülkenin eğitimsel durumunu ve Ruslarla siyasi konuşmalar yaptık. Yeri geldi, Endonezyalı arkadaş kimselerin bilmediği adalarını önerdi. Bazen Çinli bir çocuk, Türklere karşı yapılan Çin Seddi’ni esprili bir dille anlattı. Ve en sonunda, canım Prag’lı dostum ile bir şişe şarabı devirdik psikolojik ve hukuksal temalı sohbetlerimiz eşliğinde. Her haftasonu tren bizi Hollanda’nın küçük şehirlerine götürdü, yepyeni ekiplerle taze tanışmışlıklar yaşadık.

  3 büyük seyahat yaptım; hepsinin yeri birbirinden ayrı. Bir tanesini Renard ile ay ışığının üzerine düştüğü romantizm içinde yaptık. Eyfel’e karşı içilen meyve şarapları, Brüksel’de gün batımını seyretmeler, Barcelona’da La Sagrada Familia’ya duyulan hayranlık ve Amsterdam’da özlemimizi gidermek için bir fincan sohbet… İkincisini çok yakın kız arkadaşım ile yaptığım çılgın bir macera olarak tanımlarım. Prag geceleri ve Viyana’nın büyüsü… Bu macera yalnızca Prag’da olan, Prag’da kalır ile özetlenebilir. En sonunda sonuncu seyahatimi yapacak para kalmayınca, ben de çareyi botları Çinli bir kıza satıp oradan aldığım para ile tren biletimi satın alarak buldum. Başka bir dost ile Almanya’ya yapılan seyahatin ana teması, Couchsurfing ile bir gezginin evinde konaklamak ve otostopla başka bir şehre gitmek olarak tanımlanabilir.

  Erasmus ile ilgili çok hikâye anlatılabilir, çok kelam edilebilir ve sayfalarca yazı yazılabilir. Ancak işin özü, farklı dillerde konuşsak da aynı hislere sahibiz aslında. Kalplerimiz bir atıyor, özlemlerimiz gözyaşlarında hayat buluyor. Hayallerimiz büyük, yaşlarımız genç ve ruhlarımız kıpır kıpır. Portekizli dostum, trende ayrılırken bana sımsıkı sarılıyor. Brezilyalı arkadaşım, aramızda alt tarafı bir okyanusun olduğunu ve bunun bizi ayıramayacağını ileri sürüyor. Ve ben, arkamda çok anı bırakıyorum: Sarhoşken yapılan çılgınlıklar, İngilizce bakılan Türk kahvesi falları ve hiç tanımadığım Dünyalılar ile yapılan sayısız seyahat.

  Çok mutluydum; yeni insanlar tanımak, her deneyimi tatmak ve yabancı topraklarda kendi başıma ayakta kalabilmek. Çok mutsuzdum; pek çok arkadaşımın arasında tek bir dostu özlemek, annemin yaptığı yemeğin kokusunu içime çekmek ve sevgilimin kolları arasında huzur bulmak. Bazen korktum; trende mahsur kaldığımda, kaybolduğumda ya da bisikletle bir çukura düştüğümde. Çoğu zaman heyecan duydum; bilinmezliğe olan açlığımla, yeniliğin tahrik edici düşüncesine ve gençliğin verdiği anlık kararlara. Ancak hepsinin arasında en güzeli, harika bir kâşif oldum: Yemyeşil ormanların içinde özgürlük sarhoşu olarak bisiklet sürdüm. Trenle inanılmaz manzaralar eşliğinde yolculuk yaptım. Sayısız yerde yazdım, okudum ve hissettim. Her tanıştığım insan, yeni bir satır ekledi hikâyeme. Ve keşiflerin en büyüğünü kendi içime yaptım, çünkü üniversitemin üçüncü yılı bana çok şey kattı. Kim olduğuma dair bitmeyen sorgum, küçük çaplı tatminler yaşadı.

  Ve döndüm. Her gidişin bir dönüşü var, ancak benimkisi güzel bir dönüştü. Arkamda harika bir hikâye bıraktım, ancak dönüş yepyeni bir kitabın ilk sayfası. Sevgilimin özlem dolu bakışlarında vuku buldum, aileme sımsıkı sarıldım ve dostlarımla nice kahkahalar paylaştım. Üçüncü yılımın ikinci yarısı öylesine hızlı geçti ki, daha çok özlem gidermek ve akademik hayatım için bir yol çizmekle bitti. Son senemize yaklaştığımızın bilinci ile buruk bir gülümseme ve olgunlaşmış bir duruşla geçti.

   Bugün Patara’dayım, ancak kalbim Mezuniyet Alanı’nda. 4 seneyi bitirdim, 4 kere bu konuyu yazdım ve 4 kere değiştim. Genç kızdım, yetişkin oldum. Tektim, çift oldum. Çılgın, hayalperest ve delidoluydum… Eh, biraz olgunluk serpiştirdim bu üçlemeye, ancak hala biz bir bütünüz. Yeni maceralara yelken açacağız, yıllar devireceğiz. Dalgalar vuracak, devrileceğiz. Ancak zamanı geldiğinde, kara görünecek. Şu an bu yelkenliden inmek istemiyorum, ancak seneye kara göründüğünde umutsuz olmayacağım. Çünkü kara, beraberinde basılmayı bekleyen yeni topraklar getirecek.