16 Haziran 2016 Perşembe

Tanıdık Yabancı

  Yabancı. Uğruna sayfalar yazılacak bir kelime. Farklı anlamlarla dolu, ucu açık bir sözcük. Hiç tanımadığın insanı tanımlarsın bu kelimeyle. Henüz tanışmadığın bir hikayedir. Henüz ayak basmadığın topraktır. Henüz kalbinin tatmadığı bir histir. Bilinmeyen, gizemli bir yanı vardır bu sözcüğün. Tanıdığın an etkisini kaybeder. Fakat bir de öbür yüzü vardır ki en acımasız tanım burada yatar.
  İnsanlar vardır; seversin, paylaşırsın, anılar biriktirirsin. Bazıları sana aşkı tattırır, bazıları ise dostluğun en renkli hallerini. Farklı renkleri yaşatan dostlar, hem siyahta hem beyazda yanı başındadır. Zaman akar, ardında ne kırıklar bırakır bastıkça kanatan. Zamanın altına süpürürsün onları, ne var ki daima arkada birkaç tane kırık kalır gözden kaçan. Birikir ve birikir. An gelir, bir dostluğun sımsıkı ilmiklerini gevşetir bu kırıklar. An gelir, gevşeyen ilmikler ardında iki yabancı bırakır.
  Yabancılaşma. Ardında mutlu anılar bırakan, nice zaman omuz paylaşan ve sırlara ortak olan iki dostun bir zaman sonra birlikteyken iki sıradan arkadaşa dönmesi.
  Yabancı. Öyle insanlar vardır ki yıllarca tanıdığını sanırsın, an gelir karşında bulduğun insanla yeniden tanışma ihtiyacı hissedersin. Selam sana tanıdık yabancı.

5 Haziran 2016 Pazar

Mezuniyet Alanı

   Mezuniyet alanında oturuyorum. Aradan bir üniversite yılı geçti. Bir seneyi bir sayfaya dolduramam; ne var ki kampüsün tek bir köşesini sığdırmayı deneyebilirim.
  İlk gün. Heyecan dorukta. Oda arkadaşımla oryantasyona gelmişiz, çömezliğimiz yüzlerimizden belli. Herkes hazırlık, gelecek sene okuyacağı bölümün sırasına geçmiş. Psikoloji grubuna geçtiğim gibi başladım konuşmaya. Tanıştım insanlarla. Nasıl oldu anlamadım, iki dakikada tanışıp öbür gün Kadıköy'e inme planları yapmışım. Ekibi kurduk: Beş kız. Beş psikoloji adayı. İndik mezuniyet alanına, sağımda solumda yeni arkadaşlar. Mezuniyet alanındaki ilk günüm. Karşımda rektör konuşmaları, arka planda neşe saçan şarkılar ve cıvıl cıvıl bir üniversite gençliği.
  Tüm bir sene geçti. Buraya ilk gün tanıştığım arkadaşla geldik, çay artı dedikoduya. Aylar boyu yeni sınıflarla tanıştım, yeni yüzlerle geldim bu tahta sıralara. Bir gün okul dışından çok yakın dostum geldi, salsa yaptık tahtalarda. Bir gün bulutların ardından güneşi gördük, uzandık ve güneşlendik çimlerinde. Bahar geldi, açık hava sinemasına geldik. Kampüste ilk sabahlamamı ben burada yaptım. Çimlere uzanıp tüm gece film izleyerek gün doğumunu izledik. Kah günü batırdık, kah gün doğumunu izledik. Ve tabi bu mezuniyet alanı başka ilklere imza attı. Gece yarısı yıldızlar siyaha beyaz katarken ve dolunay tüm ihtişamıyla parlarken, farklı hislerle bir randevuya çıktım. Biriyle geldim buraya gece yarısı. Öyle tatlı sohbetlere seyirci kaldı ki bu tahtalar, geleceğin habercisiydi. Bay Bilgiç ile nice gece yürüyüşlerinin son durağı oldu burası. Sıcacık kahvelerimizin tatlı sözlere karıştığı yer oldu. Farklı bir sevgi türüyle tanıştım, çok önemli bir başlangıca sebep oldu. Hayatımda yeni bir bölüm açtı burası. O bölümde müziğimizi alıp uzandık tahtalara. Gün batarken, Pink Floyd arkada şarkı söylerken, sözlerimiz bitti. Bakışlar dile geldi. Soğuk gecelerde sıcak duygularla ısıttı içimizi.
   Mezuniyet alanı beş senenin sonunda çok hüzünlü bir yere dönüşecek benim için. Üniversitenin sonunu simgeliyor. Ancak ne ironiktir ki, aynı zamanda çok önemli bir başlangıç noktası burası. Hayat boyu sürecek dostluklara imza attı. Dolunay ışığında farklı bir sevgi türüyle tanıştırdı beni. Bol kahkahalı, nostaljik bir yer haline geldi. Yemyeşil çimleri, eskimeye yüz tutmuş tahtaları ve ormanın ardında kaybolan güneşiyle kalbimde bir yer etti.

  Mezuniyet alanında oturuyorum. Anılar canlanıyor gözümün önünde. Kampus bomboş, mezuniyet alanında tek bir ben. Beni lisem kadar bağlayacağını düşünmemiştim buranın hiç. Lise vazgeçilmezdi, kalbimin fatihiydi. Fakat şu an burada otururken, kalbimin bir kere daha fethedildiğini fark ediyorum. 


Hınzır Duygu



 İnsanın bilinmeyene dair korkusu bilinen bir gerçektir. Karanlık odalardan korkarız, göremediğimiz için. Yeni insanlarla tanışmaktan çekiniriz, sevip de sevilmeyiz diye. Bilmediğimiz yerler gözümüzü korkutur, daha önce ayak basmadığımız için. Ama diğer yandan, bilinmeyene ışık tutmamıza yarayan çok önemli bir duygu vardır: Merak. O duygu bizi en karanlık odalara da sokar, en balta girmemiş ormanlara da. Bazen engin denizlere yelken açtırır, bazen de bilmediğimiz binlerce yüzün önüne atar. Ne hınzır bir duygudur bu merak. Her yeni deneyimin sorumlusudur. Bizi bazen pişmanlıklarla tanıştırır, bazen de hayatımızda kalıcı iz bırakacak insanlarla... Keşifler, seyahatler, icatlar, kolaylıklar, yeni yerler, farklı insanlar, unutulmaz hisler... Heyecanlıdır merak etmek. Korku duyarsın, bir kapıyı aralamak cesaret ister. Seni bir rüzgar gibi uçurur evinden fersahlarca uzağa. Bazen bir merhaba demek yahut minik bir öpücük kadar yakın, bazen tüm hayatını boydan boya değiştirmek kadar uzaktır. Bir kere bu duyguya kapıldınız mı hızlı bir akarsuda son sürat ilerleyen yaprak olursunuz. Ne keşkeler girer hayatınıza, pişman olursunuz. Kızarsınız kendinize, akarsunun hızına kapılıp gittim diye. Ve an gelir, iyikilerin kucağına düşersiniz. Işıkları açtığınızda karşınızda o çok sevdiğiniz yüzü görmenizi sağlamıştır çünkü. Ya akarsuya ters yüzmeye çalışırsınız, merakınızla savaşırsınız. Belki daha güvenli bir hayatınız olur; heyecanlardan ırak, sıradanlıkla döşenmiş bir hayat. Keşkelere karşı perdelerinizi sımsıkı kaparsınız, halbuki bilmezsiniz ne iyikilerin suratına kapıyı çarptığınızı. Kendinizi yenilikten koruduğunuz sürece ardınızda bir satırlık hayat bırakmazsınız. Öbür yandan bir ikinci seçeneğimiz vardır karşınızda: Akarsuyun parçası olmak. Nereye gittiğinizi bilmeden yolculuk etmektir merakın refakatçisi olmak. Seni bir insanla tanıştırır, o insan hayatın olur. Seni bir yere götürür, yuvanı bulursun. Bir keşif yaparsın, milyonların hayatına dokunursun. Evet, sayısız gözyaşı dökersin bu uğurda. Evet, savaşmaktan yorar insanı bu hınzır. Ve evet, an gelir hiç bu duyguyla yola çıkmamayı arzu edersin. Fakat ortada bir gerçek vardır ki, merak sonucu yaşadığımız anıları hiçbir şeyle değişmezsin.
  Hepimizin kendi hayat kitabı vardır. Kitabın sonuna yaklaştığımızda, sayfalarımızda bir yolculuğa çıkarız. Her sayfa, hayattan farklı bir kesittir. Tanıdık yüzler görürüz, bizi yoran duygularla süslenmiş sayfalara değer parmak uçlarımız. Bir sayfaya geldiğimizde yüzümüzde buruk bir gülümseme olur. Bazı sayfalarsa gözlerimizi doldurur. En özel sayfalar, ne günlerdi be diye aklımızdan geçirdiğimiz sayfalardır. Bu sayfaların altına imza atmıştır Merak. Görünen o ki, atmaya da hep devam edecektir.