22 Temmuz 2014 Salı

Haftasonu Müziği

  İtalya'ya gitmeden önce son paylaştığım şarkı bu olsun istedim, iyi dinlemeler :))

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Geçmiş Kokan Kitaplar

   Geçenlerde Kadıköy'e gittim. Güneş batarken bir cafede kahvelerimizi içiyorduk. Gökyüzü ardında harika bir tablo bırakırken, Kadıköy sokaklarında yürümeye başladık. Devasa bir kitapçı gördüm; en yeniler, çoksatanlar, konularına göre sıra sıra dizilmiş kitaplarıyla insan kalabalığına boğulmuş; ışıl ışıl bir kitapçı. Ve hemen alt sokağında bir sahafa girdim. O sahafa girdiğim an hissettiğim duygu tarif edilemez. İlk başta küçük bir dükkan gibi görünüyordu. Her yıldan, benden belki yüzlerce yaş büyük, kitap gibi kitaplar vardı. Dükkanda biraz yürüdük, dünya tatlısı yaşlı bir adam güleryüzle bizi karşıladı. Dükkanın sonunda bir asansör vardı; ancak o modern araçlar gelmesin aklınıza. Bu eski fakat çok tatlı bir asansördü. İçine girdik, dört duvarı da posterlerle, yazılarla, plakalarla ve bu tip şeylerle süslenmişti. Daha asansörü tam inceleyemeden kocaman bir odaya geldik. Ben hayatımda bu kadar kitap gördüğümü hatırlamam. Bir sürü dolap vardı; raflarından kitap fışkıran. Gizlice bir kaç kitabı koklama fırsatı buldum; geçmiş kokuyorlardı... Keşke daha çok zamanım olsaydı, o zaman hiç bir kitap elimden kaçamazdı. Tüm gece yeni dostlarımın arasında oturup olabildiğince fazla satırda kaybolurdum. Her kitabın bir hikayesi vardır; anlattığı konudan bahsetmiyorum. O sahafa nasıl geldikleriyle ilgili hikayeler bunlar. Sayfaları yırtılacakmış gibi görünen bir kitaba bakıyorum. Belki de sen eskidiğin için bir çöp kutusuna atılmışındır, belki de bu tatlı adam seni kurtarmıştır. Pembesi solmuş bir kitap var karşımda... Küçük kız çocukları senden sıkılıp gıcır gıcır kitaplar almak için mi seni buraya verdi acaba? Yere oturduğumda tavanlara kadar uzanan kitapları görüyorum, yüzümde bir tebessüm kalbimde bir neşe... Bir süre sonra asansörle yeniden aşağı iniyorum, ancak bu büyülü yer düşündüğümden de büyük.. Depoya inen merdivenlerden inerken, aslında aşağıda bir depo değil, yeraltı cenneti olduğunu görüyorum. Belki yüzlerce kitap, bu yeraltı cennetinde yeni sahiplerini bekliyor.. Ne yazık ki zamanımız kısıtlı, bu yüzden ancak bir kaç tanesini kurtarma fırsatımız oluyor. Ancak bir şeyden eminsem, bu büyülü sahafa bir kere daha ayak basacağım ve belki tüm günü yeni dostlarımla geçireceğim.
   Kadıköy elbette yalnız sahafların yeri değil. Gençlerin, genç ruhlu insanların, dans ve müzik seslerinin yükseldiği bir yer. Belki de İstanbul'un en güzel yerlerinden biri... Sokak çalgıcıları, kenarda oturup gülüşen gençleri, bir sürü ilginç eşya satan dükkanları, leziz restoranları ve çok daha fazlasıyla tam bir Avrupa mekanı. Kesinlikle herkesin bir gecesini geçirmesi gereken bir yer. Çok ilginçtir ki, hem "eski"yi hem de "yeni"yi fazlasıyla hissedebildiğiniz bir yer burası...

13 Temmuz 2014 Pazar

Haftasonu Müziği


   Tesadüfen harika müzikler keşfetmek kadar var mı hoş bir şey :)

8 Temmuz 2014 Salı

Haftasonu Müziği

  Kesinlikle ön yargılı olmamak lazım. Bu şarkıya bayılıyorum, sanatçısına bir bakayım dedim, hiçte insanların sevdiği ya da beğendiği gibi süper bir yakışıklı değildi. Ancak önemli olan görünüşünün değil, sesinin fena derece yakışıklı olmasıydı bence. Belki de birçok kişi ilk resmine baksaydı, dalga geçer ya da şarkısını dinlemeye bile yanaşmazdı. Onlara çok yazık, çünkü gerçekten çok harika bir müzik :)

Yedilere Saygı Lütfen

  Ve kısa bir aradan sonra yeniden merhaba sosyal medya..
Genelde her yazımda geçen (ups, anlatım bozukluğu yaptım galiba, teşekkürler ygs) "hayal" kelimesini yeniden kullanacağım sanırım.. Küçükken hayallerimiz Disneyland'a gitmek, bir pegasus almak, yaz tatillerinin sonsuza kadar sürmesi-hala devam eder her öğrenci için- ya da Perihan teyzeyle tanışmak gibi pembe düşlerdi.. Erkekler, bu hayaller sizi kapsamıyor kabul ediyorum, şahsen benim erkek kardeşimin araba yarışçısı olmak, x-men takımına girmek ya da en çok güldüğüm şey olan şövalye olmak gibi düşleri vardı. Benim bir dostumla bir düşüm vardı ki uzun yılları kapsamıştı, küçük bir kızken başlayan düş lise yıllarında bile son bulmamıştı. Biz her zaman üniversiteye geçtiğimizde kendimize ait bir daire satın alacağımızı, odalarımızı posterlerle kaplayacağımızı, spagettiler yeyip küçükte bir köpek alacağımızı düşlemiştik. Öyle ki çöp atma sırası bile vardı aklımızda. Tabi o sıralar "üniversite" kavramı o derece uzak, uçsuz bucaksız ve yüksek bir hayaldi ki, bir gün o ana ulaşabileceğimizi pek düşünmemiştik sanırım. Ne kadar planlar yapsakta hep pegasus almak kadar imkansız bir hayaldi sanırım. Ve şimdiye dönelim.
Şimdi.
Dostum bu yıl üniversiteye başlayacak.
İşte o "uzak" zaman ne kadarda yakın, ne kadarda "şimdi"... Şimdi ancak bu hayalleri gülümseyerek hatırlıyoruz. Hep üniversiteye geçtiğimde kendimi büyük, yetişkin ya da o tarz bir insan olarak göreceğimi düşünmüştüm. Şimdi benim sıramın gelmesine bir sene var, ancak ben hala partiler veren, gezip tozan, büyük hayalleri olan, o geçmişteki kız gibi hissediyorum kendimi. O kızın büyümesi gerekmiyor muydu? Acaba büyümesine ben mi izin vermiyorum? Ve asıl soru, vermeli miyim? Ama öyle bir his ki gün gelecek mezun olacağım, anne olacağım, babaanne olacağım ancak o kız her zaman içimde olacak. Onu her zaman kalbimde taşıyacağım. Zaten ciddi suratlı, sert bakışlı insanları anlayamıyorum ben. Gerçekten annelerin karnından o bakışlarla doğduklarını düşünüyorum. Hiç gülmediklerini, o suratın gülümsemeyi bilmediğini ve çocukluğun ne olduğunu öğrenemeden büyüdüklerini düşünüyorum. Kim bilir, belki zorlu hayat şartlarıdır ama bilemiyorum, gerçekten zor yaşayıp kolay gülen insanlar da var bu dünyada. Benim babaannem yetmiş yaşında Avrupa'yı gezip Rihanna şarkılarında dans edebiliyorsa, neden biz yapamayalım ki? Yetmiş yaşında içimdeki yedi yaşındaki neşeli çocuğu, on yedi yaşındaki hayalperest genç kızı, yirmi yedi yaşındaki yetişkin mezunu, otuz yedi yaşında sevgi dolu anneyi ve kalan her "yedi"de enerjik bir "ben"i içimde barındırdığım zaman mutluyum.
   Yedilere Saygı Lütfen!