2 Aralık 2016 Cuma

03:48

Yeşil Gezgin Defterden bir alıntı: "Saat 03.48. Çocukken bir rüya görmüştüm, saati hatırlamıyorum ama sonu :48 ile bitiyordu. Birden zaman duruyor ve o anda kalıyorduk. Ömür boyu yelkovan 9 ile 10 arasında kalıyor, asla 10'a ulaşamıyor: Hayallerine ulaşamadan tek bir hayatta sabit kalan binlerce insan gibi. Her neyse, dışarıda yağmur yağıyor ve tek düşünebildiğim şey çıplak ayaklarla o yağmurda yürümek. Saat hala 03.48. Sanırım hala uyanmadım."


Gecenin Asi Ruhu

 Gecenin ruhu olduğuna inanıyorum. Oldukça gizemli, sırlarla dolu ve bir o kadar da baştan çıkarıcı. Karanlığın cezbedici bir yönü var. Tüm kusurları örten, mükemmeliyetçi bir yapıya sahip. Geceyi sevmek, onun cazibesine kapılmaktır. Onun karanlığına kapılmaktır. Onun asi ruhunu hissetmektir. Geceyi sevmek, down tempo bir müziği sevmek gibi. Her şey tempolarda gizli. Her bir tempo, yeni bir ilham, farklı bir his. Geceler eğer müziğe dönüşebilseydi, down tempo bir melodi çıkardı. Massive Attack'ın karanlık tempolarına gizlenir veya London Grammar'in sesinde kendini gösterirdi.
  Geceyi sevmek, biraz da sarhoş olmak gibi aslında. Müziği içerek sarhoş oluyorsun, gece sadece sana kendini sunuyor; gizli kalmış benliğini. Ortaya çıkaramadığın seni. Gece biraz da özgürlük kokar sanki. Düşünsene, hızla giden bir arabadasın. Sunroof nedir bilir misin? Arabanın gökyüzüne açılan penceresi. Arabanın içinde doğrulur, pencereden çıkarırsın kendini. Etraf; hızdan bulanık görülen şekillerle dolu. Başını yukarı kaldırır, saçlarını rüzgara bırakırsın. Evet, siyahın içindeki parıltılar hiç bu kadar göz kamaştırıcı görünmemişti. Evet, rüzgar yüzüne hiç bu kadar sert esmemişti. Ve evet, kollarını açtığında yeryüzünde uçan bir kuşsun. Gece sana özgürlüğü sundu, müzik sana tatmadığın bir his verdi. Tempo. Yavaş ve derin. Her bir dokunuşu kalbinin ritmiyle uyumlu. Gözlerini kapa, kulakların müzikle dolsun ve ruhun yaşamın özüyle. Uçabilirsin, yalnızca kendini serbest bırak. Müziğe teslim ol, rüzgarın bir parçası ol. Bırak gece seni büyülesin. Tüm ruhunla hisset bu yepyeni hissi. Arzuyla karşıla. Bırak, bu canlı hayat seni sarhoş etsin.
   Neden mi paraşütle atlamayı bu kadar seviyorum? Hız trenlerine bu kadar bayılıyorum? İlk kez kayak kaymayı öğrendiğimde neden grubu bıraktım ve en önden aldım başımı gittim? Ya da neden o rüzgarlı günde rüzgarın yelkenimi alabildiğine götürmesine izin verdim? Çünkü o hissi seviyorum, çünkü o his bana yaşadığımı iliklerime kadar hissettiriyor. Kalbim heyecanla ve adrenalinle doluyor. Ayaklarım yerden kesiliyor, uçuyorum. Rüzgar yüzüme çarpıyor, hızı hissediyorum. Kar taneleri hızla yüzümü yalıyor ve ben karda süzülüyorum. Rüzgar beni denizin sonsuzluğuna çekiyor ve ben sadece minik bir su damlasıyım. Adrenalin, kalp atışını hızlı tempolara dönüştürüyor; kendi doğal müziğine. Karşı koyamıyorsun, sadece onun etkisine teslim oluyorsun. Bağımlılık gibi. Bir kere o hissi yaşadın mı hep daha fazlasını istiyorsun. Şımarıkça. Ama öyle, değiştiremezsin. Sadece kabul edersin: Gecenin seni daha özgür kıldığını ettiğin gibi.