23 Temmuz 2018 Pazartesi

Ceviz Ağacı


Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, 
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda, 
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz. 
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.


Nazım Hikmet

Öz

  Bu ara düşüncelerim, Virginia Satir'inkiler ile tanıştı. Kendisinin özlemler hakkında çok ilginç fikirleri var. Hepimiz evrensel özlemlere sahibiz. Bu özlemler, hayatımıza yön veren seçimlerin de temelini oluşturuyor aslında. Takdir edilmek, sevilmek, ait olmak ya da kabullenmek gibi herkesin derin özlemleri vardır. Benim asıl dikkatimi çeken fikri ise, sayısız insan arasından tek bir kişiyi kendimize eş ya da sevgili olarak seçiyoruz. O partnerde bizi çeken ise aslında özlemini çektiğimiz hissin, onun tarafından doyurulması.
   Mesela küçük bir kız çocuğu hayal edin. Hep ağabeyinin gölgesi altında kalmış, başarıları hiç takdir edilmemiş ve var olduğunu gösterememiş bir kız çocuk. Büyüdüğünde en çok çektiği özlem, fark edilmek ve başarılarının takdir edilmesi olacaktır. Kendisine destekleyici bir koca seçmesi siz de çok olası değil mi? Babasından göremediği takdiri her daim yanında olup onun farkında olacak bir eş seçecektir.
   Satir, öz'den bahseder. Hepimiz birbirine benzeyen, nefes alıp veren, düşünen ve hisseden bir insan topluluğuyuz. Bizi farklı kılan hayatı algılama biçimimiz, beklentilerimiz ve düşünce biçimimiz. Ancak her şeyin ötesinde, bizi biz yapan özümüzdür. Kendi potansiyelimizi fark etme çabası, içimizdeki gücü keşfe yolculuğu ve kendi yaşam enerjimize ulaşıp dengede kalabilmek.

"We must not allow other people's limited perceptions to define us."

18 Temmuz 2018 Çarşamba

Kuş Bakışı

"Yaşamak için bir nedenimiz olmalı; öğrenmek, keşfetmek, özgür olmak gibi" -Bach
  Martılara her zaman imrenmişimdir. Doğanın sopranosu olmasalar da belli bir statü sahibi oldukları aşikar. Aksi takdirde nasıl kendi halinde takılan güvercinlerden, kuş toplumu tarafından pek sevilmeyen kargalara dek hepsine gür sesiyle hükmetsin? Martıların egosunu hep yüksek görmüşümdür. Kendi olduğu yerde baka bir kuşa fırsat tanımaz, insan ırkından kopardığı en ufak kırıntıyı bile paylaşmaz. Biraz da narsist bir tarafları var bence. Vapurların yanında nasıl da uçarlar, her bir insanın hayranlık dolu bakışları altında. N'apsınlar, onlar da beğenildiklerini hissediyorlardır. Ne bir şirin serçe ne de evcimen bir güvercin yarışabilir onların kendinden emin uçuşuna. Ondan mıdır acaba kargalar fabllarda aptal tasvir edilirken martılara en ikonik kahraman Jonathan'ı vermiş edebiyatımız. 
  Bu kendinden emin, hür ve zarif yaratıkların tek sevdasıdır özgür semalarda kanat çırpmak. Bir kuş, yalnızca balık avlamak ve sürüde bir iz olmak için mi vardır? Bir martı, yalnızca uçmak ve daha ötesine uçak için mi var olmuştur? Hepimiz umutsuzca bir anlam arayışındayız, martıların var oluşu tek bir sözcükle sınırlanabilir mi?
  Bana sorarsanız bu hür ruhlar da bir anlam arayışındalar; bizim anlayamadığımız bir farkındalık düzeyinde. Bir yavru, dünyaya geldiği zaman öğrenmesi gerekir kendi kanatlarının işlevini. İlk önce dener, daha sonra hata yapar, biraz daha hata yapar. Düşer, kalkar, gene düşer. Kanatlar, kendisini göğe taşımadan yere atar. Ondan sonra keşfeder; kendi içindeki özgür ruh ancak kanatlarla hayat bulur. Gökyüzünün tonlarını keşfeder, rüzgarın tüylerinden geçişini hisseder, suyun dokusunu fark eder. Ve en sonunda, özgürlüğün tuzlu tadını alır. Bir martı, esir olamaz. Esaret yoktur kaderinde. Kanatlarını var gücüyle çırpmak, havalanmak ve kuş bakışı altında akan yaşama bakmaktır onun özgürlüğü.
   Bir martı koyun ruhunuza. Öğrensin, çeşit çeşit deneyimi. Keşfetsin, her bir duyguyu. Ve özgürlüğe uçsun, hayatın uçsuz bucaksız semalarında.



13 Temmuz 2018 Cuma

Kanatsız uçmaya çabalayan.

  Tek kanadı olmayan kuşlar yalpalayarak yürürlermiş. Hayata kanatlarıyla tutunur, bir tek onlara güvenirlermiş. Siz en güvendikleri kanatlarını elinden alırsanız, geriye yarım bir varlık kalmaz mı?
  Kalbimin bir kanadı koptu. Artık ben de görmeden bakan, dinlemeden duyan ve hissetmeden dokunan yarım bir varlığım. İnsan unutuyor, aşk affediyor ama kanatsız kalpler bir daha uçamıyor.
  Yeri geldi, saf dediler. Günü geldi, fazla iyimser dendi. Kolay güveniyorsun, üzerler seni. Hızlı sevme, tanımadan etme. İyiler değildir bu dünyanın zirvesindekiler, sen de çakılırsın gülerken. Bir cümle dedim, kime güveneceğimi iyi seçerim, bu cümlenin gölgesine sığındım acı gerçeğin güneşi tenimi yakarken.
   Pusulası bozulan, yön duygusunu kaybetmiş bir yolcuyum. İnandığım doğrular siyaha boğuldu. Ben kendi ormanımda yeşil bir kaşifken, artık hedefsiz bir kanatsız kuşum. 
   Kalp krizi, doğru bilinen yanlış duygulardan da olurmuş, fark ettim. Öfke hissetmem gerekiyor, ancak hayallerimin kırıkları batıyor acımasızca. Nefretle tanışmayı beklerken, kızıl aşkın derin kökleri bu duyguya engel oluyor. Tenimin alışık olduğu göz yaşları, bu defa kurumuş pınarlarımda canlanmıyor. Kuruttular sizi de kurak hisler.
    Kabus görürüz, uyanırız, sevdiğimizle konuşur ve unuturuz. Ve bazen de hiç uyanmadığımız kabuslar vardır, uyanmayı beklediğimiz. Rüyada olmadığımızı ilk ne zaman fark ederiz, biliyor musunuz? Bilinçaltımız saf bir pişmanlık duygusunu yaratacak kadar güçlü değil.
    Zaman da yorulur, soluklanmaya ihtiyaç duyar bazen. Güzel anlar sonsuzluk üfler. Yelkovan durur aniden, iki uykusuz ruhun kenetlenmeye alışmış uzak elleri arasında.
    Kim bilir, belki de tanımlardı bizi bir yerde bitiren. Toplumun çizdiği sınırlar arasında kalma çabası, çizgiyi aştığında kalbin kenarından düşülen dipsiz boşluk. Kaybetme korkusunun beslendiği boşluk.
    Vadesi geçmiş bir itiraf, vicdana saplanmış bir sır ve pişmanlığa bürünmüş bakışlar. Parçalara bölünmüş bedenim. Kalbim, af hissini arıyor derinlerinde. Beynim, mantığın egemen olduğu topraklar. Ve ben, sevgili, bölünüyorum. Ben bir kanadı kırık kuşum, uçtuğum günleri hasretle hatırlayan. Kanatsız uçmaya çabalayan.