Özlem bazen çok boktan bir his. Dünyanın tüm pis, kokuşmuş ve kötü yanlarına karşı koymanın en etkili yolu, sevdiğinin sımsıkı sardığı kollarının arasında o sıcak sevgiye tutunmaktır aslında. O tanıdık kokusunu içine çekmek, derin sesini dinlemek ve kalp atışını hissetmek.
Bedenler birbirinden uzak kalsa da kalpler arasına mesafe girmez. Aynı anda atıp, aynı hissi mesafeler ötesinden yaşarlar.
Mantık ile duygu arasındaki ezeli rekabet; siz birbirinizin kayıp kardeşisiniz. Aynı hikayeyi farklı üsluplarla anlatıyorsunuz. Ne kadar zıt görünseniz de bir araya gelince mükemmel bir gri meydana getiriyorsunuz. Fakat, konuşma tarzınız, aldığınız kararlar, kişiliğiniz bir farklı görünüyor dışarıdan bakınca. Eh, bu da bir ön yargı işte. Kırılması gereken, bozuk bir yargı. Mantığı erkek, duyguyu kadın düşünürüz. Halbuki hiç bilmeyiz ne güçlü kadınlar vardır, duygularını bir kutuya kilitleyip en zorlu kararları mantığı ile alan. Ve hislerini öyle yoğun yaşayan adamlar vardır ki, kalbini açıp duygularını özgür bırakan. Mantık güçlüdür, duygu zayıf. Mantık gerçektir, duygu yalan. Mantık doğrudur, duygu yalan. Hep bu tarz kelimeleri yaşama saldılar, uçsun ve insanların içlerinde yer edinsinler diye. Bu yüzden erkekler duygularını sakladı, kadınlar mantıktan ırak olmakla yaftalandı. Gerçek ise bundan biraz farklıydı. Aslında mantık ile duygu, uzlaşmacı bir ilişkiye sahipti. Bu bir denge meselesi. Zaman gelir, duygularına kulak verirsin. Aşk nefreti alıp gelir, özlem güvensizliğe bakış atar. Zaman geçer, mantığı dinlersin. Kalbine kulak vermeden aldığın her karar, hayatına karanlık bulut olup çöker. Denge kurmak lazım. Her ikisi arasında ince bir ipten geçecek, riskli bir oyun oynayacaksın. Bir yöne fazla ilerlediğinde denge bozulacak, düşeceksin. Ortada kalmak lazım bazen. Ama, insanız, zayıfız, yapamayız.
Zor.
Çok zor.
Özlem boktan bir his.
İpin karanlık tarafına yürüdüm, ve düştüm.