Dört senelik bir ilişki, bir senenin dört
mevsimine benzer. Geçen gün, bir şubat gününe dört yılı sığdırdığımızı
hissettim. Sanki tüm gün, aradan geçen yılların hislerini yeniden yaşadım. İlk
aylarımızdakini aratmayacak bir hevesle açtım şarkımı, dans ederek giyindim.
Süslendim senin için. Bir hevesle kokular sürdüm, rimeller çektim. Sevgilim
beni yıllardan sonra ilk defa görecekmiş gibi bir heyecanla hazırlandım.
Buluştuk: İlk gözlerimiz, sonra
bedenlerimiz. Sımsıkı sarıldın bana, kokumu kalbine çektin adeta. Liseli âşıklar
gibi sarmaş dolaş, bir aşk filmine girdik beraber. Sevgili koltukları, sevgili
filmleri ve sevgili sarılmaları… Özlemişim bu küçük klişe hareketleri. Hayatın
akışında az buçuk film sahneleri çeker bir kadının canı. Dört yıl da görüşsek,
dördüncü saniye heyecanıyla görmeliyiz birbirimizi.
Film bittiğinde iki fincan kahveyle ısıttık
bedenlerimizi. O zaman ilişkimizdeki bir yılı devirdiğimiz anlar geldi gözümün
önüne: Birbirini hala tanımakta olan iki eşsiz ruh. Havada uçuştu gülüşmelerimiz,
yer verdi şakalarımız yüzümüzdeki gamzelere. Zararsız dedikodular, geleceğe
yönelik hedefi belirsiz oklar ve birbirimiz olmadan geçen dakikaların kısa
özeti. İşte bu, sevgili kimliği belirsiz okuyucular, ilişkinin ilk yıllarına
atıftır.
Kahvemiz bittikten sonra yürüyüş yaptık ıslak
sokaklarda. Yağmur damlaları yüzüme vurur, saçlarımdan akar gökyüzünün
gözyaşları. İlişkimiz bir yılı daha devirmiştir. Gözlerimiz buluştuğunda, bal kahvede eridiğinde, saçlarımın ucundan öpersin. Kirpiğimde uyuyan damlayı alır, atkımı daha sıkı
örersin ince boynuma. Parmaklarımız bir eldivenin içinde kenetlenir. Arabaya
bindiğimizde ise bizim hikâyemizin müziklerini çalar, şarkılar söyleyerek yola
koyuluruz.
Eve geldiğimizde ise, ilişkimizin şimdiki
samimi halleri canlanır gözümde. Nasıl paltolar eve girince çıkıyorsa, makyaj
ve bedenin tüm yapay süsü de üstümüzden atılır. Arda kalansa bir çift doğal
yüz, soğuktan pembeleşmiş yanaklar ve birbirini her haliyle seven iki genç ruh…
En sevdiğimiz filmi açar, dumanı tüten saleplerimizi yudumlar ve köpeğimizin
dizimizin dibinde huzurla horlamasını dinleriz. Camların ardında gürleyen kara
kış, battaniyenin altında birbirine değen iki ayakla diner.
İşte böyledir bir ilişkinin dört mevsimi.
İlk buluşmalar, bir yaz akşamı gibi tatlı eser. Bir heyecanla dolar içimiz,
neşeli bir şarkının ritmine kapılır kalbimiz. Ondan sonra romantik sonbahar
gelir, aşk filmleri klişeleri doluşur hayatımıza. En arkadaki masada, derin bir
sohbete dalar çiftler. Sonrasında kara kış gelir, birbirini tanıyan iki insanın
huzurlu sakinliği… Mum ve şarap, sıcak çikolata ve battaniyeye bırakır yerini.
Ve bahar yeniden geldiğinde, ilk mevsim gibi heyecan hissedersin. Aynı aşkla
alnından öper, aynı hevesle adımlarını bekler ve sımsıkı sararsın içine
katarcasına. Çünkü, sevgili arka masadakiler, bazı çiçekler hiçbir mevsim
solmazlar.