3 Şubat 2020 Pazartesi

Aşkın Dört Mevsimi


   Dört senelik bir ilişki, bir senenin dört mevsimine benzer. Geçen gün, bir şubat gününe dört yılı sığdırdığımızı hissettim. Sanki tüm gün, aradan geçen yılların hislerini yeniden yaşadım. İlk aylarımızdakini aratmayacak bir hevesle açtım şarkımı, dans ederek giyindim. Süslendim senin için. Bir hevesle kokular sürdüm, rimeller çektim. Sevgilim beni yıllardan sonra ilk defa görecekmiş gibi bir heyecanla hazırlandım.

   Buluştuk: İlk gözlerimiz, sonra bedenlerimiz. Sımsıkı sarıldın bana, kokumu kalbine çektin adeta. Liseli âşıklar gibi sarmaş dolaş, bir aşk filmine girdik beraber. Sevgili koltukları, sevgili filmleri ve sevgili sarılmaları… Özlemişim bu küçük klişe hareketleri. Hayatın akışında az buçuk film sahneleri çeker bir kadının canı. Dört yıl da görüşsek, dördüncü saniye heyecanıyla görmeliyiz birbirimizi.
  
Film bittiğinde iki fincan kahveyle ısıttık bedenlerimizi. O zaman ilişkimizdeki bir yılı devirdiğimiz anlar geldi gözümün önüne: Birbirini hala tanımakta olan iki eşsiz ruh. Havada uçuştu gülüşmelerimiz, yer verdi şakalarımız yüzümüzdeki gamzelere. Zararsız dedikodular, geleceğe yönelik hedefi belirsiz oklar ve birbirimiz olmadan geçen dakikaların kısa özeti. İşte bu, sevgili kimliği belirsiz okuyucular, ilişkinin ilk yıllarına atıftır.

  Kahvemiz bittikten sonra yürüyüş yaptık ıslak sokaklarda. Yağmur damlaları yüzüme vurur, saçlarımdan akar gökyüzünün gözyaşları. İlişkimiz bir yılı daha devirmiştir. Gözlerimiz buluştuğunda, bal kahvede eridiğinde, saçlarımın ucundan öpersin. Kirpiğimde uyuyan damlayı alır, atkımı daha sıkı örersin ince boynuma. Parmaklarımız bir eldivenin içinde kenetlenir. Arabaya bindiğimizde ise bizim hikâyemizin müziklerini çalar, şarkılar söyleyerek yola koyuluruz.

   Eve geldiğimizde ise, ilişkimizin şimdiki samimi halleri canlanır gözümde. Nasıl paltolar eve girince çıkıyorsa, makyaj ve bedenin tüm yapay süsü de üstümüzden atılır. Arda kalansa bir çift doğal yüz, soğuktan pembeleşmiş yanaklar ve birbirini her haliyle seven iki genç ruh… En sevdiğimiz filmi açar, dumanı tüten saleplerimizi yudumlar ve köpeğimizin dizimizin dibinde huzurla horlamasını dinleriz. Camların ardında gürleyen kara kış, battaniyenin altında birbirine değen iki ayakla diner.
  
İşte böyledir bir ilişkinin dört mevsimi. İlk buluşmalar, bir yaz akşamı gibi tatlı eser. Bir heyecanla dolar içimiz, neşeli bir şarkının ritmine kapılır kalbimiz. Ondan sonra romantik sonbahar gelir, aşk filmleri klişeleri doluşur hayatımıza. En arkadaki masada, derin bir sohbete dalar çiftler. Sonrasında kara kış gelir, birbirini tanıyan iki insanın huzurlu sakinliği… Mum ve şarap, sıcak çikolata ve battaniyeye bırakır yerini. Ve bahar yeniden geldiğinde, ilk mevsim gibi heyecan hissedersin. Aynı aşkla alnından öper, aynı hevesle adımlarını bekler ve sımsıkı sararsın içine katarcasına. Çünkü, sevgili arka masadakiler, bazı çiçekler hiçbir mevsim solmazlar.