Üniversitede "International Day" kapsamında Suriyeli ve Türk yüzlerce çocuk bir araya getirildi. Dilin kendi sınırlarının ötesinde, çocuklar kendi evrensel çocuk dilleriyle birbiriyle anlaştı. Oyunun, neşenin ve çocukluğun milleti yoktur ya! Evrenseldir çocuk masumiyeti. Ne bir ayrımcılık ne de bir dışlamaya maruz kalır onların dili. Suriyeli minik çocukların ellerinden tuttum, her ne kadar türkçe konuşamasalar da elimden geldiğince anlaşmaya çalıştım onlarla. Sonradan öğrendim ki konuşamasalar da Türkçeyi az çok anlayabiliyorlarmış bu minik yavrucaklar. Suriyeli ve Türk çocukların karma olduğu sınıflarda her iki ülkenin de dili öğretiliyor; hissettikleri derin yabancılık hissini bir nebze azaltmaya çalışıyorlarmış. Biraz zaman geçti; çeşitli etkinlikler düzenlendi. En son, International Day gününe özel, üniversitede bulunan yabancı öğrenciler kendi ülkelerine özgü yemekler yapmışlar, bir masa boyu onları sıraladılar. Kaptım sorumlu olduğum Suriyeli çocuklarımı, götürdüm kendi ülkelerinin masalarına. Ve o an, tam o çok değerli anda, sabahtan beri hiç konuşmayan ve etrafına boş boş bakınan küçük kızın yüzündeki gülümsemeyi gördüm. İlk kez bir gülümseme açtı o naif ruhunda. Memleket özlemini gördüm ben o bakışlarda. O derin yarayı, o beyaz çocuk ruhundaki derin izi gördüm. O memleketine özgü yemeklere bakışını, o Suriyeli üniversiteli gencin onunla kendi dilinden konuşmasını ve "anlayabilme" hissinin verdiği hazzı gördüm. Ah, bir bakış nelere kadir... Tanıdık hissetmek ve yalnızlığını bir nebze unutabilmek. İşte bir an, sadece minik bir an, birçok hissi bir bakış ve gülümseme ile anlatabilirsiniz.
Hayat, anlarda saklıdır. Hayatı anlamak için onun dilinden konuşmalısınız.
Şu güzel müzik de size eşlik etsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder