Sözlerin kişisel, melodinin evrensel olduğunu düşünüyorum. Kendi hislerinden yola çıkarak kalbini satırlarına dökmüş bir müzisyen, o hisleri melodisine döker. Sözleri dinlediğimizde o müzisyenin ne hissettiğini anlarız. Ancak melodiye kulak verdiğimizde, olay tek bir müzisyenden çıkar. Her insan melodiyi kendine yorar, enstrümanlar ruhumuzda farklı hislerin telini çalar. Müzisyen, kendi hayal kırıklığını yazmıştır belki de. Müziğinde yitirdiği düşleri anlatıyordur. Sözleri dinlediğimizde onun nasıl hissettiğini anlarız; melodi ise dinleyicilere verilmiş bir hamurdur. İnsanlar kendi hayatlarına göre yoğururlar müziği. Piyanonun yumuşak melodisi bana derin bir özlem yaşatırken, bir başkasına platonik bir aşkı anımsatır. Kemanın tellerinde çılgıncasına dolaşan o parmaklar, insanlarda hüznün en derinini, bilinmezliğin en karanlığını, kaybın en acısını hatırlatır. Ve bazı insanlarda ise belki de yeşeren bir umuttur o melodi. Taze bir aşk. Renkli bir hayal.
Müzik; insan ruhunda dalgalar çıkarır, her duyguya ayrı dokunan. Bazen sözleri dinleriz, kendimizi buluruz bir müzisyenle aynı duyguyu paylaştığımız o kelimelerde. Tanıdık hissederiz, ne kadar da benzer hisler bunlar diye. Ve bazen de melodiyi kendimize göre yeniden yazarız. Bazılarının yüzünde hüzünlü bir tebessüm, bazılarında ise anılara yolculuk biletidir o naif melodi.
Anladım ki müzik üzerimizde büyük bir güce sahip. Ne insanlar tanıdım tek bir cümleyle beni güldüren. Ne insanlar tanıdım tek bir anıyla beni hüzünlendiren. Ve de ne müzikler tanıdım hislerimi karşıt renklere çeviren. Siyahla beyazı aynı anda yaşatan, duygularımda fırtına yaratan müzikler. Anladım ki müzik kalbimizde, müzik ruhumuzda. Müzik, aynı zamanda hem zehir hem de ilaç. Hem acıtıyor canımızı, hem sarıyor yaramızı. Tam bir iki yüzlü, her yüzü ayrı bir hikaye...
Portishead'den bir fırtına esiyor ruhuma.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder