Nasıl arabalar benzinle, teknoloji elektrikle ve insan umutla çalışıyorsa, ben de bugüne dek hayallerle çalıştığımı zannediyordum. Ancak değişen dünya, büyüyen birey derken asıl enerji kaynağımın bu olmadığını fark ettim. Beni asıl körükleyen ateş, alev alev yandığı gibi yakıyor da. Sanırım asıl özüm, tatmin olma arzusu ile besleniyor.
Bunu betimlemek biraz zor. Belki bir mum, hayır ya da küçük bir çakmak ateşi. Ya kıvılcım? Narin bir alev tanesi, yakından ise oldukça yakıcı. Güvenli diyemem, tehlikeli? Olması gerektiği kadar. Nasıl düşman bellediğimiz öfke, bizi birçok durumda savaşçıya dönüştürüp başa çıkma mekanizmamız oluyorsa, tatmin alevi de öyle bir his. Ya da duygu. Hissiz bir duygu.
düşünüyorum. biraz daha. Selam sana ey körüklü tehlike. Yeri geldi, seninle iyi dost olduk be Tatmin. Hayattaki başarılarımda senin imzan, girişimlerimde senin ilk adımın ve yeni deneyimlerde senin cesaretin söz konusu. Tatmin olmak için atıldım yeni maceralara. Tattım ne farklı deneyimlerin votka gibi sert tadını. Tatmin olmak için gezdim, gezmekten ise hiç tatmin olmadım. Sen beni açgözlü ve doyumsuz yaptın: Gidecek daha fazla yol, okuyacak çok daha sayfa ve yazacak daha çok satır sundun. Ben hiç tatmin olmadım küçük başarılarla. Sen dedin, yorulsan da devam. Sen dedin, gençsin ve önünde pek çok basamak var. Ve gene sen dedin, tatmin olma ki başarasın. Çünkü pek sevgili Maslow kardeşimizin de dediği gibi, piramidin en üstünde kendini gerçekleştirmek var. Tepeye tırmanırken bir kar yığını altında kalmak da var. Ama senin ateşini körükledikten sonra önümde ne bir kar tanesi ne de dağ kalır.
ancak. Ve ancak. Şöyle de bir gerçek var ki, sayın Tatmin, alevin yakıyor içimi cayır cayır. Tatmin olduğum alanlarda yangınlara sebep veriyorsun. Mutlu ve huzurlu çayırlarımı yakıyorsun, ya keşfedecek daha iyi çayırlar varsa diye. Tanıdığım insanları var etmiyorsun, daha farklısını tanıyayım diye. Gezdiğim yerlerde anda kalsam da sen yakıyorsun gene ortalığı. An'a değil, geleceğe çok takılmışsın sen. Geçmişle barışsan da, hep gözün ileride. Atacağım adımları hesaplıyor, en tatmin olacağım yolu bulmak için hiç yorulmadan çalışıyorsun.
Almışsın yanına can dostlarını; merak, cesaret ve umut. Hep bir ağızdan, bir koro misali, söylüyorsun ateşle şarkını. Merak, daha fazla keşfet. Cesaret, rutin hayatta bir esaret. Umut, hayallerim pek bir soyut. Ve Tatmin, beni açgözlü ve doyumsuz yapıyorsun. Doymuyor, doyamıyorum. Merak, beni benden alıyor. Deli ateşi miydi deli cesareti mi? Bir fark var mı ki...
Belki de beni bir tuzağa sürüklüyorsun, bilemiyorum. Belki seni tüm hayat arayacağım ama asla bulamayacağım. Ya Simyacı'da geçen bir satır gibi, seni uzaklarda değil kendimde aramalıyım. Ya da martı Jonathan gibi, hep daha yükseğe uçmam gerekiyordur. Ama sen ve ben, bir ateşin içinde dans eden iki kara kömürüz: beraber yanıyoruz. Beni korluyorsun, yakıyorsun ve dibine kadar yanmadan sana asla ulaşamayacağımı vaat ediyorsun. Bu hikayenin sonu iki yanık kor olarak biter, içinden alev gözleri çakmak çakmak bakan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder