23 Mart 2014 Pazar

Haftasonu Müziği

 Lanetli aylara inanır mısınız? Sanırım ben inanıyorum. Ya da belki de eşitliğe inanıyorumdur. Hani son birkaç günün harika geçtiyse onun bedeli olarak birkaç günün de berbat geçme durumu. Şey, benim bir senem gerçekten çok harika geçmiş olabilir. O yüzden umarım bu konuda haksızımdır. Gerçi şu son aya bakıyorum da... Defterimden bir kağıdı vahşi bir şekilde yırtıp buruşturmak ve çöpe atıp üzerine kibrit atmak istemek gibi bu ayı yakmak istiyorum. Her neyse, bu kadar olumlu düşünce yeter bence. En iyisi laneti kaldırmak için küçük bir girişim, neşeli bir şarkı çalalım :)


16 Mart 2014 Pazar

Kiralık Katil Kelimeler

   İnsanlar genelde eskiciler ve yeniciler olarak ikiye ayrılır. Eski müzikler, eski gruplar, kitaplar, eserler, teknolojiden uzak daha sakin, ancak mutlu yıllarının özlemini çekerler. Diğerleriyse, yepyeni teknolojilerle donatılmış, elektronik müzik, eski kitapçıların yerini almış DR'larda "bestseller" raflarını süsleyen çıtır kitaplarıyla mutlu olduğunu iddia ederler. Açıkçası ben hangi grupta olduğumu bilemiyorum bazen. Çoğunlukla eskici bir insanım, müzik zevkim ve teknolojinin bu kadar insanlığı ele geçirmediği bir zamanda yaşamanın nasıl olduğunu hep merak ederim. Ancak, her ne kadar klasikleri okumayı sevsem de (kabul, bazıları oldukça sıkıcı ve asla hepsini bitiremeyeceğim:) Bestseller kitaplarından da kopamıyorum. Ve kim söyleyebilir ki kulaklık olmadan yaşayabileceğini? Düşünsenize, gri bir yaşama bakıyorsunuz. Sıradanlığı ve sıkıcılığı görüyorsunuz. Sonra birden kulaklığınızı takıyorsunuz ve BOM! Sanki önünüzdeki manzara 180 derece değişmiş! Hayır, abartmıyorum, aslında aynı yere bakıyorsunuz, yalnızca renkli görüntülerle donatılmış bu sefer. Daha önceden arabalar, trafiğin huzursuz sesi ve kalabalık insanlar vardı, şimdiyse kalabalık insanların içinden neşeli gençleri seçiyorsunuz, trafik kulağınızdaki müziğin arka planına itilmiş, ve hatta tüm bir yaşam tıpkı filmlerdeki gibi müziğin içinde düzenli bir şekilde akıyor. Ve siz bu düşüncelerle gülümserken, filmin sessiz kısımlarına denk gelmiş hüzünlü suratlar garip bir şekilde süzüyor.
Arabadan başını uzatmış küçük bir kız çocuğu size el sallıyor.. Siz de ona..
Ve sonra.. Kulaklığınızı çıkarıyorsunuz. Sanki bir klibin son saniyeleri gibi. Müzik bitiyor, hayat başlıyor.
Gün boyu yaşadığınız sorunlar, üzüntüler, öfkeler ve şanssızlıklar, bir kabın içine doluşuyor. O kabın içinde boğuluyor, nefes alamıyorsunuz. Halbuki daha önce bu denli dar bir kaba girmek zorunda kalmamıştınız, özgürdünüz.
Ve sorunlar artarken,
Ve yüzeye çıkamayacağınızı sandığınız, çaresizlik kaplı minik bir anda,
Işık derinlere vuruyor.
Işığı ip misali tutup yukarı çıkmak istiyorsunuz. Aniden içinize bir şüphe düşüyor. İpi size salan kim? Dost mu, bu kabı yaratan kişilerden biri mi? Öğrenmenin tek bir yolu var. Yüzünüze kararlı bir bakış satın alın, tek kullanımlık olanlardan. İpe sıkıca tutunun, ve yukarı çıkın.
 Hayatta bazı riskler vardır. Kimin elinizi tutacağını veya sizi bırakıp bırakmayacağınızı bilemezsiniz. Önünüzde iki seçenek vardır: Ya korkar, olduğunuz çukurda, karanlıkta, bilinmezlikte, acaba kelimelerinin istila ettiği bir ortamda yaşamınızı sürdürürsünüz. Bir kaç avuntu, dost olarak yanınızda kalır. En iyi dostunuz "En azından" ve "Zaten" dir. "Zaten o benim yanımda, gerisine ihtiyacım yok. En azından kavga etsek de barışırız, zamana bırakmak gerek." Fakat adım atacak gücü bulamayız. Eğer bir risk alırsak, küçük ve bazen de oldukça büyük, birilerinin karşısına geçip en önemli ve en rahatsızlık verici sözü söyleyebiliriz. Ve bu kelime, onların yüzüne kamçı gibi çarparken, tek kullanımlık kararlı bakışımızı yüzümüze yerleştirip gözlerine bakarız.
NEDEN?
 Görüyorsunuz ya, bazen kelimeler sizi mutlu eden içkiler gibidir, etkisi geçici fakat kuvvetlidir. Ancak çoğu zaman kiralık katil gibidirler, biri söyle umursamazsınız, ama "Biri" söyler, katilin bıçağı kalbinize sapladığı an gibidir o an. Bir kaç küçük kelime.. Sizi boğar, öldürür, gömer, ve birden yeniden canlandırır.

Kelimeler, paragrafa başladığın cümle ile bitirdiğin cümle arasındaki uçurumu belirginleştirir. :)

5 Mart 2014 Çarşamba

Notaların ve Kelimelerin Götürdüğü Yol

Müzik...
 Güneşin doğuşuna piyano tuşlarıyla eşlik etmek..
 Yağmurlu bir öğleyi gitar telleriyle yaşamak..
 Dolunayın aydınlattığı geceyi baterinin ritmiyle canlandırmak..
Fotoğraf...
  Çektiğin her karede kendinin bir yansımasını görmek,
  Doğanın en güzel yanlarını ölümsüzleştirmek,
  Sonsuz anılar nehrine katkıda bulunmak...
Film...
  Hayatının filmini yapmak,
  Anıları canlandırmak,
  Hayatının kontrolünü elinde tutmak, Yaratıcı olmak..
Yazı..
  Bırak, kendini kelimelerin ifade etsin..
  Söyleyemediğin her şey kelimelerde hayat bulsun..
  Hüznünü, sevincini, öfkeni mürekkebin paylaşsın..

Ve bu kadar sevdiğin iş varken, sen git doktor ya da mühendis ol. Sanat senin bir parçan olduğunda, neden sayısal zekam yok diye hayıflanacak mısın, yoksa sahip olduğun şeyin bir zayıflık değil bir hediye olduğunu fark edecek misin?
Ve gün gelecek, notalar sessizleşecek..
Anılar fanileşecek..
Renksiz film şeritleri birikecek..
Kelimeler tükenecek..
İşte.. Bir parçanı kaybettiğinde, hayatından renkler ve gülücükler tek tek silinirken, ve sen başkalarının istediği şeylere boyun eğdiğinde, içindeki ışığı söndürmüş olacaksın.
Ancak, daha yolun başı. Seçimlerin sırası. Yolunu iyi belirle, yüreğinin sesini dinle. Bırak, notalar ve kelimeler sana eşlik etsin. Yol, parlak bir ışıkla kaplı.. Peki, o yolu seçmeye cesaretin var mı?

3 Mart 2014 Pazartesi

Haftasonu Müziği

 Yeniden gerçekliğe hoşgeldin.
 Belki bu müzik biraz rahatlatır seni. Ya da rahatlatmaz. Belki de müziğin bile onaramayacağı şeyler vardır.
(Alaycı bir şekilde güldü.)
   Müziğin ölümü bile güzel kılabileceğini sanıyordum. Fakat kırık bir kalbi onarabilir mi? Hem de ikinci defa. Eğer bunu yaparsa, gerçekten sihre inanacağım.


1 Mart 2014 Cumartesi

Carpe Diem Tadında Şiirler

Şu ana kadar hiç şiir paylaşmadığımı fark ettim. O yüzden, en sevdiğim, benim için en güzel mesajı veren şiiri paylaşıyorum.

ANLAR  
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,  
İkincisinde, daha çok hata yapardım.  
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.  
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,  
Çok az şeyi  
Ciddiyetle yapardım.  
Temizlik sorun bile olmazdı asla.  
Daha çok riske girerdim.  
Seyahat ederdim daha fazla.  
Daha çok güneş doğuşu izler,  
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.  
Görmediğim bir çok yere giderdim.  
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.  
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.  
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım 
ben.  
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım 
olurdu.  
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.  
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.  
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt 
almadan,  
Gitmeyen insanlardandım ben.  
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.  
Eğer yeniden başlayabilseydim,  
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.  
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.  
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,  
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.  
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...  
ÖLÜYORUM...  

-Borges