8 Temmuz 2014 Salı

Yedilere Saygı Lütfen

  Ve kısa bir aradan sonra yeniden merhaba sosyal medya..
Genelde her yazımda geçen (ups, anlatım bozukluğu yaptım galiba, teşekkürler ygs) "hayal" kelimesini yeniden kullanacağım sanırım.. Küçükken hayallerimiz Disneyland'a gitmek, bir pegasus almak, yaz tatillerinin sonsuza kadar sürmesi-hala devam eder her öğrenci için- ya da Perihan teyzeyle tanışmak gibi pembe düşlerdi.. Erkekler, bu hayaller sizi kapsamıyor kabul ediyorum, şahsen benim erkek kardeşimin araba yarışçısı olmak, x-men takımına girmek ya da en çok güldüğüm şey olan şövalye olmak gibi düşleri vardı. Benim bir dostumla bir düşüm vardı ki uzun yılları kapsamıştı, küçük bir kızken başlayan düş lise yıllarında bile son bulmamıştı. Biz her zaman üniversiteye geçtiğimizde kendimize ait bir daire satın alacağımızı, odalarımızı posterlerle kaplayacağımızı, spagettiler yeyip küçükte bir köpek alacağımızı düşlemiştik. Öyle ki çöp atma sırası bile vardı aklımızda. Tabi o sıralar "üniversite" kavramı o derece uzak, uçsuz bucaksız ve yüksek bir hayaldi ki, bir gün o ana ulaşabileceğimizi pek düşünmemiştik sanırım. Ne kadar planlar yapsakta hep pegasus almak kadar imkansız bir hayaldi sanırım. Ve şimdiye dönelim.
Şimdi.
Dostum bu yıl üniversiteye başlayacak.
İşte o "uzak" zaman ne kadarda yakın, ne kadarda "şimdi"... Şimdi ancak bu hayalleri gülümseyerek hatırlıyoruz. Hep üniversiteye geçtiğimde kendimi büyük, yetişkin ya da o tarz bir insan olarak göreceğimi düşünmüştüm. Şimdi benim sıramın gelmesine bir sene var, ancak ben hala partiler veren, gezip tozan, büyük hayalleri olan, o geçmişteki kız gibi hissediyorum kendimi. O kızın büyümesi gerekmiyor muydu? Acaba büyümesine ben mi izin vermiyorum? Ve asıl soru, vermeli miyim? Ama öyle bir his ki gün gelecek mezun olacağım, anne olacağım, babaanne olacağım ancak o kız her zaman içimde olacak. Onu her zaman kalbimde taşıyacağım. Zaten ciddi suratlı, sert bakışlı insanları anlayamıyorum ben. Gerçekten annelerin karnından o bakışlarla doğduklarını düşünüyorum. Hiç gülmediklerini, o suratın gülümsemeyi bilmediğini ve çocukluğun ne olduğunu öğrenemeden büyüdüklerini düşünüyorum. Kim bilir, belki zorlu hayat şartlarıdır ama bilemiyorum, gerçekten zor yaşayıp kolay gülen insanlar da var bu dünyada. Benim babaannem yetmiş yaşında Avrupa'yı gezip Rihanna şarkılarında dans edebiliyorsa, neden biz yapamayalım ki? Yetmiş yaşında içimdeki yedi yaşındaki neşeli çocuğu, on yedi yaşındaki hayalperest genç kızı, yirmi yedi yaşındaki yetişkin mezunu, otuz yedi yaşında sevgi dolu anneyi ve kalan her "yedi"de enerjik bir "ben"i içimde barındırdığım zaman mutluyum.
   Yedilere Saygı Lütfen!

1 yorum:

  1. her ne olursa olsun... her nereye sürüklenirsen sürüklen...her hangi role bürünmek gerekirse gereksin...
    içindeki çocuğu her zaman koru tatlıcığım...

    YanıtlaSil