19 Ağustos 2016 Cuma

Yalnız Gezgin

   Seyahate çıkarken alınması gerekenler: bir adet bol cepli sırt çantası, müziği hissettiren kulaklıklar, seyahat playlisti, gezgin bir defter ve en önemlisi ; çılgın bir gezgin ruh.
  Hep içimde bir yalnız gezgin düşü taşırdım. Tabii ki dostlarımla ve sevdiklerimle gezmeyi çok istiyorum. Dostlarımla delice eğlendiğim bir Avrupa seyahati ya da sevdiğimle bir Amsterdam gezisi ne hoş olurdu. Umarım hayat boyu yaptığım Bucket List'imin bu iki güzel maddesini gerçekleştirebilirim.
  Gelgelelim "yalnız gezgin" düşümüze... Sanırım bu düşü az buçuk gerçekleştirmeye başladım. Hollanda'nın şirin kenti Lahey'deyim. Her sabah sırt çantamı ve iki peynirli sandvicimi aldığım gibi vuruyorum kendimi yollara. Bazen yürüyorum kilometreler boyu. Bazen iki tekerlek üzerinde rüzgarı hissediyorum. An geliyor, raylar üzerinde devam ediyor yolculuğum. Nasılı çeşitli olabilir ama nedeni tek: yolda olma sevdası.
  Hiç bilmediğim kentlerin, ne farklı ülkelerinden gelmiş insanlarıyla aynı banklara oturuyorum. Bazen yaşlı bir Dutch ile oturup sandvicimi yiyorum. Bazen bir Koreli ile aynı  sanat eserine bakıyorum. An geliyor, bebeklerini bisikletlerin önüne oturtmuş babalarla sürüyorum bisikletimi. Yağmurda ormanda yürüyüş yapmak ya da gün batımında ayak parmaklarımın arasından kayan kumları hissetmek kadar tatlı bir his seyahat etmek. Her günün vazgeçilmez saati "yorgunluk kahvesi" zamanı. Saatler boyu yürüdükten sonra kendime şirin bir cafe seçiyor, sütlü kahvemi söylüyor ve yeşil defterimi açıyorum. Kahvemi içip yazmak kadar hoş bir his olamaz. Etrafımda farklı diller konuşuluyor, flaşlar patlatılıyor ve kendimi kültürlerin buluşmasında buluyorum. İster külürel karışım deyin, ister kültürlerin buluşması adını verin... Bu harika bir bütün ve siz onun bir parçasınız. Kimin nereden geldiğini tahmin etmeye çalışıyorum, şu bir Alman baba olmalı ve belki de şu kadın Japondur... Şu çocuklar italyan mıdır acaba?
  Bir seyahati unutulmaz mı kılmak istiyorsunuz? Fotoğraflar ya da yeşil defterdeki yazılar yetmez. Risk almanız lazım. Çılgınlar gibi yağmur mu yağıyor? Hayır, sıcak odanızda oturup dumanı tüten çayınızı içmeyin. Dışarı çıkın, bisiklete atlayın ve ıslanın. Boş yollardan geçin, bir cafede oturun ve dumanı tüten çayınızı orada için. Odada yağmuru izlediğiniz günü unutacaksınız, fakat yağmurda bisiklet sürüp ıslandığınız ve insanların yağmurdan kaçıp sığındığı o sıcak cafedeki anınızı unutmayacaksınız. Çatıya vuran yağmur damlalarını ve arka fondaki huzur veren gitar sesini unutmayacaksınız.
  Bir minik müzik önerisi: sting - shape of my heart.
  Fırat tanış - yani.

Buradan sevgili Jack Kerouac'a sevgiler, selamlar, el sallamalar...

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder