9 Ocak 2017 Pazartesi

Belçikalı Tanrı

   Sizce de bu devirde orijinal film bulmak zor değil mi? Canım bazen aşk çekiyor, her filmde tanışma-ayrılma-kavuşma üçgenini farklı yüzler tarafından oynanırken görüyorum. Bazen hareket istiyorum; kurgudan uzak, baharatı fazla olan yemek gibi görsel efektlerle dolup taşan filmler buluyorum. Korku izlesem, korkmaktan çok oraya buraya sıçrayan organlarla midemin kalktığını fark ediyorum. Yanlış anlamayın, filmlere genel bir eleştiri değil bu. Daha çok son zamanlarda izlediğim filmlere kişisel bir yorum. Eğer yanlı davranmam gerekirse bilim kurgu filmlerine biraz daha iltimas gösterebilirim. Geleceğe odaklı, bazen uzay temalı ve bazen de sadece varoluş üzerine sorulmuş evrensel bir soruya yönetmenin kendi cevabını izlemek oldukça keyifli oluyor. Hele teknolojinin bize kazandırdığı 3D sayesinde kendini uzayın derinliklerinde hissetmeyi kim sevmez ki? Her neyse, bu kadar eleştirinin ve bir minik yorumun dışında, aslında sadece Brüksel'de yaşayan Tanrı hakkında bir film önermek istemiştim ben: Le tout nouveau testament (türkçeye Yeni Ahit olarak çevrilmiş).
Zaten özetiyle merakımı kazanmış filmi, yönetmenin aynı zamanda da Mr. Nobody'nin yönetmeni olan Jaco Van Dormael olduğunu görünce sıcak çikolatamı yaptım ve izlemeye koyuldum.
   Brüksel'de yaşayan acımasız Tanrı, kocasının baskın karakteri altında ezilmiş karısı, herkesin bildiği oğlu İsa ve kimsenin bilmediği küçük kızı Ea... Bu filmde zalim olarak tasvir edilen Tanrı, insanlarla küçük ama onları çileden çıkaran acıları kullanarak oynuyor. Sıcacık suyla dolu küvete tam girdiğiniz anda telefonun çalması ya da alışverişte her zaman diğer sıranın sizinkinden daha hızlı ilerlemesi gibi sorunlardan bahsediyorum. Ea, babasının bu zalim dünyasında yaşamaktansa çareyi evden kaçıp altı havari bularak kendi yeni ahitini yazmakta buluyor. Hayır, bu havariler hiç de düşünüldüğü gibi "seçilmiş, mükemmel" insanlar değiller. Tam aksine; yolunu kaybetmiş, sevgiden yoksun insanların hikayesi bu.  Her havarinin kendine ait bir müziği, bir savaşı ve bir umut arayışı var. Kendini kız gibi hisseden küçük bir çocuk, kalbi sevgiyle değil öldürmekle atan bir suikastçı ya da yapay bir kola sahip genç bir kız gibi. Yalnız bu arayışa başlamadan önce, babasına küçük bir sürpriz yapıyor: Onun "hayatı" yazan bilgisayarına girip bir tuşa basarak tüm insanlığa ölecekleri tarihi gösteren bir geri sayım mesajı atıyor.
  Filmin bize sorduğu "Eğer öleceğiniz tarihi bilseydiniz, geri kalan hayatınızı nasıl geçirirdiniz?" sorusuna birçok farklı yanıt görüyoruz: Daha önünde çok yılı olduğunu düşünüp uçaktan atlayarak ölümü sınayanlar, işini bırakıp geri kalan kısa ömründe hayallerini gerçekleştirmeyi seçenler ve hatta "Son gününüzü en güzel şekilde geçirin!" temalı reklamlar... Anlayacağınız insanların bu bilgiyle değişik başa çıkma yöntemleri var.
    Le tout nouveau testament, detayların ince bir şekilde işlendiği harika bir tablo. Bir evsizin, kirler içindeki pijamalı Tanrı'yı gördüğünde verdiği, "Tanrı'yı hiç bu şekilde düşünmemiştim." cevabı ya da "Ya Tanrı kadın olsaydı?" sorusuna verilen ilginç bir bakış açısını, tablodaki akılda kalan birkaç detay olarak sayabilirim sanırım. Orijinal senaryosu, farklı insanların hikayeleri, hayata yönelik eleştiriler ve çok daha fazlasını içeren bu film; alışagelmiş kalıpları yıkarak kendi yerini buluyor. Kendi derin anlamları ve felsefesinin ötesinde, absürt komedi ve mizahi yönleriyle sonuna kadar sürükleyen bu film, farklı bir film arayışı içinde olanlar için kesinikle doyurucu olacaktır. İyi seyirler dilerim :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder