Saat gün batımına beş var.. Kumsaldayım, kulaklıklarım bana eşlik ediyor. Soğumaya başlayan kumları hissediyorum. Bir kumsal yürüyüşünün olabilecek en güzel saati. Bir adada olmanın en güzel tarafı sanırım bulunduğunuz yerden başka karanın görünmemesi; denizin kalbinde yer aldığınızı hissetmek. Hele kulağınıza mükemmel bir melodi geliyorsa kendinizi hayal gücünüzün yettiği her yerde hayal edebilirsiniz. Violin ve arp; piyano ve akustik gitarla düet yapıyor. Bir kayaya oturuyorum, gözlerimi yumuyor; müziğin etkisiyle gülümsüyorum. Müthiş bir an. Ne kadar süre geçiyor bilmiyorum; yalnızca müziğin beni mest etmesine izin veriyorum. Beni notalarının esiri yapmasına... Birden biri koluma tık tık yapıyor. Yavaşça gözlerimi açıyorum. Karşımda yedi sekiz yaşlarında bir kız çocuğu var. Elinde bir sepet, arkasında onu izleyen ebeveynler yok.. Burada gezinen bir ada yerlisi belki de. Hafif bir meltemle sarıya kaçan saçları dalgalanıyor. Fakat beni en çok etkileyen o yemyeşil gözleri.. Kocaman açılmış yemyeşil gözler beni izliyor ve birden sesini duyuyorum: "Ne dinliyorsun?" Gülümsüyorum. "Dinlemek ister misin?" Başını sallıyor. Kulaklıklarımı çıkarıp ona takıyorum. Huzurlu müziğimi onunla paylaşıyorum. Birkaç saniye geçiyor ve birden inanılmaz bir şey oluyor: Henüz tanışmış olduğum bu küçük kız, başını denize çeviriyor, gözlerini yumuyor ve...gülümsüyor. Tıpkı benim yaptığım gibi... Yavaşça sağ kulağındaki kulaklığı çıkarıyorum, kulağına yaklaşıyor ve fısıldıyorum: "Şimdi hayal et." Gözler hala kapalı, yüzündeki gülümseme daha da büyüyor. Bir kız çocuğunun sınırsız hayal gücü ve eşsiz müziğin birleşimi mükemmel bir ana denk. Onu izlerken az önce hissettiklerimi onun da hissettiğini fark ediyorum. Bu hareketli bir pop şarkısı ya da hard rock değil. Bu; huzurun melodisi...Ve bu müzik bir ruha daha dokunuyor. Sonunda istemeyerek kulaklığı çıkarıp bana veriyor, usulca ismini soruyor. Adını söylediğimde tırnaklarıyla koluna adını çiziyor. Bana neşeyle eve gider gitmez müziği dinleyeceğini söylüyor. Hayatında dinlediği en huzurlu ve güzel müzik olduğunu... O an söyleyemiyorum o yazının kısa sürede sileneceğini. Ve gün batımında küçük bir kız kumsalda bana veda edip koşuyor, yolun ortasında birden durup bana bakana dek. Yüzüne güneş ışığı vuruyor, gözlerindeki yeşil, pırıltılar saçıyor. Ve son kez gülümsüyor: "Eee, dinlemeye devam etmeyecek misin?"
Beni bu kadar etkileyen bir müziğin başkalarını da etkileyebileceğini düşünmemiştim. Hele ki küçük bir kızı...Ve sonra anlıyorum. O müzik saftı; tıpkı o kızın ruhu gibi. Bir çocuğun bozulmamış saflığına dokunmuştu müzik. Ben; müziğin esareti altında kalan bir tutsaktım. O ise müziğin büyüsüne kapılmış bir ruh... Ve yollarımız kesişmişti. Adanın çocuğu gibi görünen o minik kızı; tıpkı benim gibi gözlerini yumup gülümseyen yüzünü ve o yemyeşil gözleri hiç unutmayacağım. Belki müzik ona dokunmuştu; fakat o da benim ruhumda izini bırakmıştı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder